24 Haziran 2009 Çarşamba

Yaprak Dökümü Özeti

Özet:Memurlukla geçimini sağlamaya çalışan Ali Rıza Bey; annesi ve kızkardeşinin ölümüyle işini bırakır ve Anadolu’ya gider. Gittiği yerlerde ve bulunduğu görevlerde ilkelerinden taviz vermeyen tavrını sürdürmesi, işsiz kalmasına sebep olur. Tekrar İstanbul’a dönmek zorundadır. Beş çocuğuyla birlikte babasından kalan bir eve sığınır. Emekli olduktan sonra Altın Yaprak A.Ş. ‘ye girer. Patronu eski bir öğrencisidir. Aynı iş yerine Ali Rıza Bey, tanıdığı bir ailenin kızını sekreter olarak aldırır. İşe aldırdığı Leman adındaki kız, patronu Muzaffer Bey ile ilişkiye girer ve hamile kalır. Muzaffer Bey, Leman ile evlenmeyi reddeder. Ali Rıza Bey, gururuna yediremeyip istifa eder. Daha sonra evin oğlu Şevket işe girer ve ailesini bu zor durumdan kurtarır. Bu arada Şevket, Ferhunde adlı bir iş arkadaşına aşık olur ve onunla evlenmek ister. Ali Rıza Bey, önceleri bu işe karşı çıkar fakat daha sonra evdeki baskılara dayanamayıp evlenmelerine izin verir. Ferhunde, eve yerleşince hakimiyeti ele geçirir. Leyla ve Necla’yı arkasına alarak evin havasını değiştirmeye başlar. Evde danslı partiler vermeye başlar. Şevket de bu yüklü para ihtiyacını karşılamak amacıyla çalıştığı şirketten gizlice para alır. Hırsızlıktan hapishaneye girer. Evdeki huzursuzluktan rahatsızlık duyan Fikret, İzmit’ten yaşlı ve çocuklu bir adamla evlenerek evden ayrılır. Böylece evdeki yaprak dökümü başlamış olur. Maddi sıkıntıya katlanamayan Ferhunde, gizlice evi terkeder. Suriyeli Abdül Vehhap Bey adında zengin görünen biri Leyla ile evlenmek ister. Kendini çok zengin olarak tanıtan bu adam, Leyla ile nişanlanır. Bir kavgalarının ardından ayrılırlar. Leyla kötü yola düşer. Ali Rıza Bey, onu evden kovar. Bir yaprak daha düşmüştür.Leyla, bir avukatın metresi olmuştur. Annesi ve Ayşe de onunla birlikte oturmaktadırlar. Ali Rıza Bey’e hafif bir inme iner ve hastaneye kaldırılır. Bir gün Leyla, Ali Rıza Bey’i hastaneden alıp kendi oturduğu lüks apartmana götürür. Ali Rıza Bey, artık Leyla’nın yanında yaşamaktadır. Mutlu bir yaşantısı olmuştur ama eski kahve arkadaşlarıyla göz göze gelmediği sürece.Konu: Eski Türk terbiyesi almış olan Ali Rıza Bey ile batılılaşma hareketine kendileri fazla kaptıran zenginlik aşığı çocukları arasında yaşanan çatışmalar işlenmiştir.


Dizisine göre değişik :)

23 Haziran 2009 Salı

Küçük Kadınların'ın Özeti

Küçük Kadınlar, bir tüm zamanlar efsanesidir. Hayat değerlerinin bir bir eridiği her an, geri dönüp tekrar okunması gereken bir moral nostaljisidir. His yüklü, insana insanı hatırlatan bir klasiktir.
Roman, büyük zorluklar içinde yaşam mücadelesi veren ve çok acı çeken March ailesinin hayatından kesitler aktarır.Zenginken yoksullaşan ailede dört kız kardeşle tanışırız. Dördü de farklı tipte kadınları temsil ederler. Oyunu kuralına göre oynayan Meg, asi ruhlu yazar Jo, çekici ve kırılgan Amy ve eziklik olarak yansıyan alçak gönüllüğüyle Beth, ideal olan ve olmayanın geçişkenliğini hafızalara kazınması gereken bir akış içinde temsil ederler.
Genç kızlıktan kadınlığa geçiş sürecinin sancıları, Viztoria dönemine özgü tutkulu bir aşk, Beth’in ölümcül hastalığı, evlilik baskıları ve yaşanan evin dışındaki dünyanın hayatlara yansıyışı, her dönemin okuruna hitap edecek şekilde anlatılır.
Koşullar sonucunda zamanla ortaya çıkan olgunluk ve erdemlerin, tam teşekküllü bir aile hayatı arayışının romanı Küçük Kadınlar.1867’de yazıldı ve yazarının kemdi hayatından yola çıktığı biliniyor.
Hiç eskimeyecek bir hikâye küçük kadınlar….

Önemli Sözler

"Genç kuşağın Türkiye'yi daha iyi bir yere getireceğine inanıyorum. Bizler onlara köstek olmayalım yeter."
BARIŞ MANÇO
"İnsanlar her zaman kahraman olamazlar ama her zaman insan olabilirler."
BENJAMIN FRANKLIN
"Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, fakat bu arada çok basit bir sanatı unuttuk. İnsan gibi yaşamak..."
MARTIN LUTHER
"Öyle hareket etki senin hereketlerinin yasası, diğerlerinin hareketlerinin yasası olsun."
KANT
"Samimi olmayı vaadedebilirim; tarafsız olmayı asla."
GOETHE
"Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle müdafa edersiniz."
BERTHARD RUSSEL
"Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır."
MEVLANA
"Yenileceğinden korkan, daima yenilir."
YILDIRIM BEYAZIT
"Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar."
H. DUNANT
"Eğer birine birşey öğretirseniz asla öğrenmez."
BERNARD SHAW
"Kitap ruhun ilacıdır."
JAPON ATASÖZÜ
"Affetmek ve unutmak iyi insanların intikamıdır."
SCHILLER
"Kainatta tesadüfe, tesadüf edilmez."
SOKRAT
"Kusurumuz ne kadar çoksa o kadar kusur ararız."
CENAP ŞEHABETTİN
"Okuyabilirseniz her insan bir kitaptır."
W. ELLERY CHANNING
"Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar."
MEVLANA
"Herhangi bir insan vaktini nasıl geçireceğini üstün bir insan ise vaktini nasıl tasarruf edeceğini düşünür."
SCHOPENHAVER
"Gençler ihtiyarların aptal olduğunu sanırlar ama ihtiyarlar gençlerin aptal olduğunu bilirler."
GEORGE CHAPMAN
"Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen cevizin hepsini kabuk zanneder."
GAZALİ
"Sakın ahlak kurallarını çiğnemeyin çünkü öcünü çabuk alır."
TOLSTOY
"Nasıl kafa sayısı kadar düşünce varsa, kalp sayısı kadarda sevgi çeşidi vardır."
TOLSTOY
"En büyük bilgelik kendine egemen olabilmektir. "
EURIPIDES
"En büyük zafer insanın kendine hakim olmasıdır."
PLATON
"Bilirken susmak, bilmezken söylemek kadar kötüdür."
PLATON
"Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bir peşin hükümü söküp atmak, atomu parçalamaktan daha zor."
EINSTEIN
"Gördüklerim beni görmediğim yaratıcının varlığına inanmaya zorluyor."
EMERSON
"Ancak Allah'a inandığım zaman yaşadığımı anladım."
TOLSTOY
"En iyi hükümet bize kendimizi yönetmeyi öğretendir."
GOETHE
"İyiliğinize inanılmasını istiyorsanız ondan hiç bahsetmeyin."
BALZAC
"Güzel olan sevgili değil, sevgili olan güzeldir."
TOLSTOY
"Yarışı kazanalar, daima yavaş ve devamlı gidenlerdir. "
AESOP
"Bir problemin güç olduğunu söyleme; eğer o güç olmasaydı, zaten problem olmazdı."
F. FOCH
"Söylemek birşey, yapmakta başka birşeydir. "
MONTAINGE
"Gülümsemek insana mahsustur. "
RABELAIS
"Ahlaksız; benim ahlakıma uymayan değil, kendi ahlakına uymayandır."
"Silgi kullanmadan resim çizme sanatına hayat diyoruz."
"Söyleyecek sözü olmayan yüksek sesle konuşur."
"Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir."
"Bugünün bir daha asla doğmayacağını düşün."

Hayatın İçinden

Küçük kız, annesiyle yürürken birden durdu. Yağmur damlacıklarıyla ıslanan gözlüğünü çıkartarak baktığı şey, babasıyla birlikte bisiklette giden bir başka kız çocuğuydu. Bisikletteki kız, düşmemek için babasına sıkı sıkı sarılmış ve soğuktan pembeleşen yanaklarını, onun sırtına dayamıştı. Adamın ara sıra yana dönerek söylediği sözler, küçük kızı kıkır kıkır güldürüyordu.Kaldırımdaki kız, bisikletin arkasından bakarken; annesi durumu fark edip:- Baban, günde on dakikasını ayırıp seni okula bırakıyor, dedi. Hem de mersedesiyle. İstersen seni bisikletle götürsün ha, ne dersin?Küçük kız, buğulanan gözlerini annesinden saklarken:- Çok isterdim, diye karşılık verdi. Belki de böylelikle, babama sarılırdım.Bir hikayeden beklenen mesaj eğer bir çırpıda veriliyor ve kalpleri yumuşatırken, gönül pusulalarını manevi güzelliklere çeviriyorsa; hele hele bunu dudaklardaki sıcak bir tebessüm veya gözlerdeki birkaç damla yaş ile gerçekleştiriyorsa, biliniz ki bu hikayeler “HAYATIN İÇİNDEN”dir. Bitirmeden elinizden bırakamayacağınız bu kitapta, kendi hayatınızdan sayfalar bulacaksınız.

Aşk-ı Memnu'nun Özeti

Adnan Bey elli yaşındadır. Eşini yıllar önce kaybettiği için evde çocuklara bakmak için bir kadın almıştır yalısına: Mlle De Courton. Mlle de Courton Adnan Bey'in kızı Nihal'in çocukluktan genç kızlığa geçiş dönemini sarsıntılarla atlattığı dönemde Nihal'in büyük destekçisidir. Nihal ondört on beş yaşlarında ince uzun sarışın bir kızdır. Nihal'in kardeşi Bülent 7-8 yaşlarında şirin tombul bir çocuktur. Adnan Beyler bir gün sandalla gezintiye çıkarlar. Her zaman ki gibi Melih Bey takımı da sandalla onlara çarpacak adar yakından geçip gitiştir. Melih Bey, öldüğünden beri Melih Bey'in yalısının önünden kim geçerse -Melih Bey'in yalısı- dermiş. Böylece Bihter,Peyker ve Firdevs Hanım'dan oluşan aile Melih Bey takımı olarak adlandırılır. İşte Melih Bey takımının üyeleri Adnan Beylerin sandalını sıyırarak geçmiştir. Firdevs Hanım tam -bu sandalı ne zaman görsem Adnan Bey bana bakıyor diyecek iken vazgeçmiş bizim sandala bakıyor demiştir-. Adnan Bey ise Firdevs Hanım'ı değil Firdevs Hanım'ın güzeller güzeli kızı yirmi iki yaşındaki Bihter'i ister... Bu isteğini Peykerin kocası Nihat'a söyler. Nihat bunları Melih Bey takımı sandal gezintisinden dönünce -Müjde, müjde diye söze başlayarak anlatır. Anlattıktan sonra Peyker ve Nihat giderler. Ve Firdevs Hanım ile Bihter yalnız kalırlar. Bihter o öksüz iki çocuğa analık yapmaktan şeref duyacağını düşünür... Ayrıca Adnan Bey'lerin yalısına gelin olmak büyük şereftir. Annesinin yanına gider. Annesine kabul etmek istediğini söyler. Firdevs Hanım sinirli bir şekilde "Ne zamandan beri kızlar annelerinden izin almadan evlilik kararı alıyorlar" diye çıkışır. Ama sonra o da bu evliliği kabullenir. Ve Bihter Adnan Bey'lerin yalısına il adımını atar. Yalıda Cemile, Nesrin, Şakire, Süleyman, Şayeste ve Habeş çocuğu olan Beşir hizmetkarlardır. Bihhter Nihal'in artık genç kız olduğunu ve ona bir çarşaf takılmasının lazım geldiğini söyler... Ve Nihal'e bir çarşaf takılır. Nefti bir çarşaf... O günden sonra Nihal ne Behlül'e çok yakındır ne Beşir'e... Çünkü namahrem olduğunu düşünür. Bülend'in yatılı okula gitmesine karar verilir. Nihal çok üzülür ve bunu Bihter'den bilir. Ve bu yüzden Bihter-Nihal ilişkisine gölge düşer. Nihal Bülent'e: -Birbirimize mektup yazalım, dönüncede veririz" der. Bülent çok sevinir. Haftalar geçer. Bülent okuldan eve dönmüştür. Bihter'e gidip: Anneciğim demiştir, bunun üzerine Nihal bütün mektupları alıp atmıştır. Bihter ve Adnan Bey evliliklerinin birinci yılını kutalamak için pikniğe giderler. Peyker bebek yapmıştır. Oğlan olmuştur ismi ise Feridun'dur. Nihat,Feridun, Peyker, Nihal, Bülent, Bihter, Adnan Bey, Firdevs Hanım, ve Behlül pikniğe gelirler. Behlül yirmili yaşlarında yakışıklı çapkın bir gençtir. Sorumsuzdur. Ailesini kaybettiği için Adnan Amcasıyla yaşamaktadır, çocukluğundan beri... Piknikte Behlül gözüne Peyker'i kestirir. Ve ensesinden ateşli bir buse ile öper. Bihter bunu görür. Peyker çok sinirlenir ve "Ben kocama hıyanet etmek için evlenmedim Bihter, önmlemini al yoksa bu adamı evime bile almam. der. Eve dönerler. Bihter Behlül'den şekerleme istemiştir. Bihter istemek için Behlül'ün odasına girer. Oda loştur. Bihter odaya girer, loş olduğu için oda kolu çekmeceye çıkar. Nü bayan resimleri dökülür. Bihter -Ne ayıp Yarabbi demek bütün bir yıl bunları seyretmek için pek dışarı çıkmıyordunuz?- Behlül alaya alır ve -Yengeciğim ben tiyatro da giyilen kostmlere hayranımdır sırf giysilerini almak için almışımdır bunları. Bihter kahkahalarla güler ve: Bunların üzerinde elbiseden başka herşey var der. Sonrasında ise: Behlül Bey izin verir misiniz bakayım. Behlül: - Ama şuraya oturunuz...Bihter oturur incelemeye başlar. Behlül'de bakmaktadır. Behlülün kolu Bşhter'in bacaklarına sürülmektedir. İkiside hareketsizdir. Vücutlarının sıvaklığı artmış, nefeslerini hissetmişlerdir. Bihter çıkmaya hazırlanıyordur, Behlül Bihter'e aşık olur. Son fırsattır kolundan tutup kendine çeker... Biraz daha kalınız der. Bihter sinirlenir: Niçin bu karanlıkta yalnız oturmalı? Behlül yenge sıfatını kaldırır: Bihter kal burda seni seviyorum der, ve dudakları birleşir... Bu gün ve her gün yasak aşk alevleri yalıyı esir alır. BihterAdnan Bey'e soğuk davranır bazı geceler Adnan Bey ile ayrı yatarlar. Firdevs Hanım2ın rahatsızlığı bahane edilerek Adnan Beylerin yaısına yerleşir. Kısa zaman içerisinde Bihter-Behlül ün yasak aşkını fark eder. Kızından intikam almak çin : Behlül ve Nihal evlenseler ne kadar mesud olurlar. Ne var yani Nihal on sekizinde Behlül'se yirmi beşine bile basmamıştır. Olmayacak şey mi der? Bihter tedirgin olur. Behlül ve Nihal bu meseleye gülerlr. Adnan Bey onlara -Nişanlılar- diye hitap eder. Birgün Behlül bir gazetenin üzerine baş resmi çizmektedir. Nihal gelir ve kolları ile Behlül2ün arkasından sarılır. Behlül mavi damarlar gözüken bu şeffaf ele hayran kalır. Onun masumiyeti Behlül2ü büyüler. Ve Nihal'e Adaya gitmeyi teklif eder. Adada Nihalin halasında kalacaklardır. Firdevs Hanım bir gün kağıda "Bihter herşeyi itiraf etti çabuk dön Behlül" yazar. Bnu Beşir ve Bülend ile Behlül'e yollar. Behlül alır kağıdı ne demek istediğini çok anlar Nihal Behlül'ün kağıdı aldığını görür. Ve Behlül gierken notu düşürür. Akşam Behlül Nihal^'e evlenme teklif eder. Beşir Nihal'e aşıktır. Nihal evet deyip kaçar, Beşir öksürmüştür, duymuştur. Beşir veremdir... Nihal şüphelerine yenilir ve Bihter-Behlül-Firdevs üçlüsü arasında bir sır olduğunu anlar. Ama şimdi kulağına Mlle de Courton2un yıllar önce kulağına fısıldadığı şeyi hatırlar: Behlül'den sakın!:. Bir an izdvaç fikrini düşünür. Ama kararı kesindir Behlülü seviyordur. Yinede gizlice Adadan ayrılır. Ve doğrudur, Behlül yalıya gelmiştir bir sır olduğunu anlar. Merdiven başında Bihter ve Behlül2ün vedasını görür. Bihter -demek hepsi yalandı alçak- der ve tokat atar. Behlül Bihter'in dudaklarına yapışmak için bir hareket yapar ama Bihter onu iter. Nihal oracıkta bayılır. O gece Peykerlerde oradadır. Nihal ayıldığında Beşir bütün bildiklerini Adnan Bey'e anlatır. Beşir yasak aşka şahit olmuştur. Anlatması üzerinde Behlül kaçar. Yüzü yoktur kimseye bakmaya.. Bihterde Adnan Bey2in oyuncağa benzeyen tbancasını alır. Kendisini odaya kitler. Güzelliğini seyreder, ve sızalanan hastalıklı noktayı, Behlül için yanan kalbini ateşler... Bir süre önce Bihter'in evden gönderdiği Mlle de Courton, hizmetkarlar geri döner. Yalnız biri eksiktir: Beşir veremden ölmüştür. Nihal çok ağlar... Sonra iyileşir. Artık hayatlarında ne Bhter ne de Behlül olacaktır...

20 Haziran 2009 Cumartesi

Spor Dalları

TENİS:
Küçük bir topun raketle vurularak oyun alanının orasına gerilmiş olan file üzerinden karşı sahaya atılmasıyla oynanan spor dalıdır.Tenisin kökeni kimilerine göre antik Roma döneminde, çıplak ya da eldivenli el ile oynanan "tringon" adı verilen oyuna dayanır. Diğer bir görüş ise benzer bir oyunun ilk kez Meksika'da Toltec yerlileri tarafından oynandığı ileri sürülmektedir. Mısır ve İspanya'da bulunan fresklerde ve Rönesans dönemi İtalya'sından kalma resimlerde, "giocco del pallone" ve "juego de pelota" isimleri altında, benzer esaslara dayanan oyunların duvarla çevrili alanlarda oynandığı görülmektedir.

VOLEYBOL:
Altışar kişiden oluşan iki takımın topu üç pasta filenin üzerinden geçirmeye ve rakip takımın sahasına düşürmelerine dayanan spor dalı.Voleybol 1885 yılında Amerika'da icat edildi. Holyoke YMCA Okulun'da öğretmenli yapan William Morgan basketbol topunun iç lastiğiyle böyle bir oyunun oynanabileceğini düşündü ve ilk uygulamayı öğrencileri arasında yaptı. 1. Dünya savaşı yıllarında voleybol Uzakdoğu'ya ve Avrupa'ya yayıldı.1964 Tokyo Olimpiyatlarından itibaren olimpiyat programına alınan voleybol'da 80'li yıllara kadar Sovyetler büyük üstünlük kurdu.

KAYAK:
Fiber ya da plastik maddelerden yapılmış olan kayaklarla kar üzerinde çeşitli yönlere kaymaya dayanan spor dalıdır. İnsanlık tarihi kadar eski bir spor dalı olan kayak, insanoğlunun doğa ile yapmış olduğu yaşam savaşı sonucu ortaya çıkmıştır. Tarih öncesi çağlarda insanların kışın karda batmamak amacıyla, ayaklarına bağlamış oldukları çeşitli şekillerdeki ağaç parçaları kayağın en ilkel şeklini temsil etmektedir.

MASA TENİSİ:
Bir masanın iki tarafındaki sporcuların ellerindeki raketler yardımıyla küçük bir topu, masanın ortasına gerilmiş ağ üzerinden karşı tarafa geçirmeye çalıştıkları spor dalıdır. Masa tenisi, 16. yüzyılda İngiltere'de yemek masalarının üzerinde lastik bir topun, rakete bezeyen kasnaklar aracılığıyla fırlatılarak oynanması sonucu tesadüfen ortaya çıktı. İlk zamanlar "ping pong" adı verilen bu oyun, 19002 yılında kurulan Ping Pong Birliği'nin, 1921-22 yılları arasında tekrar oluşturulması ile birlikte "Masa Tenisi" olarak anılmaya başlandı.

POLO:
İki takım arasında, top ve sopalar yardımıyla at üzerinde oynanan bir açık alan oyunudur. Küçük bir topu uzun soplar yardımıyla rakip kaleye atarak sayı kazanılmaya çalışılan "polo" oyununda oyuncuların hem ata binme hem de topa vurma becerilerinin çok iyi olması gerekir.



SÖRF:
Uzun bir boarddan yararlanarak, dalgaların üstünde ayakta kaymaya dayanan spor dalıdır. Rüzgar ve dalganın etkisiyle yapılan ve rüzgar sörfü olarak da bilinen wındsurf'e, yelken dalı içinde yer verilmiştir.

SU KAYAĞI:
Ayağa takılı kayaklar yardımıyla, hızla giden bir teknenin arkasına bağlı olan halata tutunarak su üstünde kaymaya dayanan açık hava sporudur. Su kayağı sporunun ilham kaynağının, karda atlar tarafından çekilen kayakçılar olduğu sanılmaktadır. İlk kez 1925 yılında ABD'li Fred Walter bu spor dalının patentini aldı. Gerçek anlamda bir spor olarak ilk kez denenmesi ise 1920'li yıllarda ABD'li Ralph Samuelson tarafından yapıldı. 1930'lu yıllarda, başta ABD olmak üzere, Avusturalya, İngiltere ve Fransa'da yaygınlaştı, 1946'da ise, dünya çapındaki en önemli karar ve yönetim organı Dünya Su kayağı Birliği "World Waterski Union" (WWSU) kuruldu. 1949 yılında su kayağın da ilk Dünya Şampiyonası yapıldı; daha sonara bu şampiyona düzenli olarak sürdürüldü.


TEKVANDO:
Rakibe karşı silahsız olarak, çıplak el ve ayaklarla yapılan savunma tekniklerini içeren spor dalıdır. Tekvandonun kelime anlamı: Tae; ayak, Kwon; el, Do;yol-sanat olup, el ve ayakla savunma sanatı anlamına gelir. Fakat tekvando, sadece bir teknik ve yetenek olmayıp, aynı zamanda felsefi ve insancıl değerler toplamıdır.

SU TOPU:
Havuzda 7'şer kişilik iki takım arasında oynanan, batmaz bir topu rakip takımın kalesine sokmayı amaçlayan su sporudur. Sutopu, süratli bir takım oyunudur ve oyuncuların iyi yüzücüler olmalarının yanı sıra, ciğer kapasitelerinin de çok yüksek olması gerekir.Sutopu, 1870'li yıllarda İngiltere'de ortaya çıkmış; kuralları belirlenmiş olarak ise ilk kez 1890 yılında İngiltere ile İskoçya arasında oynanmıştır. 1900 yılında da Olimpiyat Oyunları'nda yer almıştır. Sutopunun uluslararası yönetim organı, Amatör Yüzme Federasyonu'na (FINA) bağlı Uluslararası Sutopu Yönetim Kurulu olup, 1908'de kurulmuştur. 1920'li yıllarda sutopunun güç ve yetenek isteyen spor dalı olmasını sağlayan derin havuzlar kullanılmaya başlanmıştır. 1937 yılında ise FINA, sutopu oyununun tam şişirilmiş, pas yapma becerisi yüksek topla oynanmasını karara bağlamıştır.

GOLF:
Üzerinde doğal Ve yapay engellerden oluşan parkurlar bulunan geniş bir çim arazide, özel bir topu sopalar yardımıyla her parkur sonundaki deliğe en az sayıda sıralı vuruşla sokma esnasına dayanan açık alan sporudur. Rakibe ve skora karşı oynanmadığı için golf, her yaş, cinsiyet ve kondisyonda yapılabilen bir spordur. Golf sporunun kökenin 15.yüzyıllara indiği, bu dönemde Hollandalı denizcilerin golfa benzeyen bir oyunu aralarında ilk kez oynadıkları bilinmektedir. Flemenkçe'de "çomak" anlamına golfun daha sonra denizciler tarafından Britanya adalarına taşındığı sanılmaktadır.

BASKETBOL:
Topu yerden 3.05 metre yükseklikteki bir çemberden geçirmeye çalışan beşer kişilik takımların elle oynadıkları oyun.Basketbol, aslen Kanadalı olan ve 39 yılını Amerika'da spor öğretmenliği yaparak geçiren Dr. James Naismith tarafından bulundu.İlk basketbol maçı 20 Ocak 1892 günü Springfield YMCA dershanesinde spor salonunda oynandı. Naismith oyunun esaslarını 13 ana maddede topladı. Ülke içindeki işbirliği ile bu oyun iki yıl içinde tüm Amerika'ya yayıldı. Amerikanlı askerler birinci dünya savaşın sırasında basketbol un Avrupa'ya yayılmasında büyük rol oynadılar.


CIMNASTIK:
Atletizm ve gösteri niteliklerini taşıyan, vücudun esnekliğine, çevikliğine dayalı çeşitli ritmik-artistik hareketlerden oluşan, bayanlar ve erkeklerin yaptığı aletli-aletsiz spor dalı. Cimnastik sporunun kökleri tarih öncesi eski çağlara kadar uzanır.Sosyologlar, insanoğlunun maymunlardaki çevikliğe özenerek ilk cimnastik hareketlerini taklit yoluyla gerçekleştirdiğini belirtirler. Cimnastik, Cin, Pers, Hindistan, Yunan ve Roma uygarlıklarında da önemli yer tutar. Bugünkü modern cimnastiğin temelleri 18.yy'da Almanya'da atıldı. Modern cimnastik, Atina'da düzenlenen 1896 olimpiyatlarından itibaren olimpiyat programlarına alındı.

FUTBOL:
On birer kişilik iki takım arasında oynanan, küre biçiminde özel bir topun eller kullanılmadan ayak, kafa ve vücudun öteki kısımlarıyla vurularak rakip kaleye sokulmasına dayalı bir spor dalı.Futbol çağımızın en çok sevilen sporu olarak kabul edilir. Futbolun geçmişi M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayanır. Çin'de imparator Huang Ti döneminde (M.Ö. 2697), askerlerin savaşa hazırlık amacıyla Tsu-Cuhu adıyla bir tur futbol oynadıkları, yazılı belgelerden anlaşılır. Bu topun deriden yapılmış, yuvarlak topun, iki kazık arasından geçirilmesine dayanıyordu. Bugünkü modern futbolun kaynağı İngiltere oldu. İngilizler 12.yy'dan itibaren futbol oynamaya başladılar. II Edward tarafından 1314 yılında yasaklandı. 17.yy'a kadar futbol hep gizli oynandı. Futbolculara da halk tarafından hep kötü gözle bakıldı. Kral II.Charles döneminde serbestçe oynanmaya başlamış. 1863 yılında futbol kuralları üzerinde kesin anlaşmaya varıp İngiltere Futbol Federasyonunu kurdular. Bu tarihten sonra da Avrupa ülkelerine ve bütün dünyaya yayıldı. Modern futbol 19.yüzyılın sonlarında Türk toplumunda oynanmaya başladı. Şu an oldukça ilgi duyulan futbol, hemen hemen tüm spor dallarından önce gelir. Türkiye milli maçlarında vermiş olduğu karşılaşmalarda, bir çok başarıya imza atmış bulunmaktadır.

YÜZME:
İnsanoğlunun ilk çağlardan bu yana doğaya uyum sağlayabilmek için ihtiyaç duyduğu aktivitelere dayalı spor dalı. Önce hayvanların hareketlerini izleyen, sonra da suyun içinde kol ve bacaklarını içgüdüsel bir biçimde kımıldatan insan, kısa sürede yüzmeyi öğrendi.Ancak bu aktivitenin organize bir yarış biçimi haline gelmesi 19. yy'a rastlar Bununla birlikte bazı tarih kitaplarının Japonya'da yüzme yarışlarının çok daha eskilere dayandığını, 1603'te Japonların ilk ulusal yarışmayı düzenlediklerinden söz eder.Yüzme sporuna Avrupa kıtasında öncülük eden İngiliz'lerdir.

BOKS:
Özel eldiven takılmış, kilolarına göre sınıflandırılmış, iki kişinin, ring adı verilen kare biçimindeki bir alanda yumruklarıyla vuruşarak birbirlerine üstünlük sağladıkları, amatör veya profesyonel olarak oynanan oyun. En eski spor dallarından biri olan boksun 5 bin yıllık geçmişi vardır. Önceleri askeri amaçlarla, yakın yakın dövüş tekniklerinden biri olarak boks özellikle jimnazyumlarda gençlere öğretiliyordu. Daha sonra güreşin bir parçası olarak spordaki yerini almaya başladı. M.Ö. 2500 yıllarında boks'un bir spor mücadelesi biçiminde uyguladığı, Mezopotamya'da Bağdat yakınlarında bulunan tabletlerdeki kabartmalardan da anlaşıldı. Boks'un temelleri İngiltere'de atıldı. 17.yy'da İngiliz'ler vuruş biçimlerini belirlediler. Şiddet unsurlarını azaltarak olayın sportif yanını geliştirdiler.

BİSİKLET:
İnsan gücünü ise çeviren, pedal veya benzeri bir mekanizma ile çalışan iki tekerlekli motorsuz taşıt aracıyla, özel pistte, yolda veya açık arazide ferdi ve takım halinde yapılan spor dalı. 19.yüzyılda ortaya çıkan ilk bisiklet örnekleriyle başladı. 1690'da Fransız asilzadelerden Sivrac'ın yaptığı ve "Celerifere" adını verdiği iki tahta tekerlekli pedalsız bisiklettir. 1834'te İskoç Kirkpatrick McMillan pedalı icat etti. 1866'da bisiklet yaygınlaşmaya başladı. Bisiklet 1896 da ilk olimpiyatlarda yer aldı. Saate karşı yarış ise 1900'de yapıldı ve halen yarışma olarak kabul edilir.

Sağlıklı Beslenme

Beslenme
Sağlıklı beslenme bir bilimdir. Buradan sizlerle paylaştığımız yazı ve makaleler genel bir bakış oluşturmanızı sğalamak amacı ile hazırlanmıştır. Eğer kilo sorunlarınız oluyor ise ve bunlardan kurtulmak istiyorsanız, herşeyden önce beslenme rejiminizin yanlış olduğunu ve mutlaka sağlıklı bir beslenme rejimine geçmeniz gerektiğini düşünmelisiniz. Size bu konuda diyet ve beslenme uzmanları yardım edebilir.Unutmayın, beslenme şeklinize belirli bir süre ara vermek ve rejim yaparak gerçek anlamda kilo veremezsiniz veya alamazsınız. Rejim süresi sonrasında eski sağlıksız beslenme rejiminize döndüğünüzde kısa zamanda kaybettiğiniz kilolar geri gelecektir.Sağlıklı bir beslenme, sağlıklı besinlerin doğru miktarlarda alınması ile sağlanır.Dengeli BeslenmeTüm yiyecek ve içecekler hiçbir şekilde vücudumuz için gerekli bütün maddeleri içermemektedir. Bu nedenle yiyecekleri gruplandırmak ve ona göre hareket etmek gerekir. Yiyecek ve içecekler şu gruplardan oluşmaktadır:Et, süt, ekmek ve tahıl, meyve ve sebze, şeker ve yağ grubu. Bu saydığımız tüm gruplar, insan organizması için gerekli olup, bunların dengeli olarak alınması çok önemlidir. Bu yiyeceklerden herhangi birinin daha çok veya daha az alınması, ilerde sağlık ve estetik sorununa sebebiyet vermektedir.Birçok diyet programına göre, gelişi güzel yapılan kilo verme gayretleri neticesinde genellikle istenen sonuç alınamamaktadır. Söz konusu diyet programlarından sonra vücut açlık hissini devamlı hissettiğinden, kendi koruma mekanizmalarını harekete geçirerek, eski kilonun da üzerinde bir kiloya kadar kendini ayarlamakta ve diyet sonunda süratle o noktaya doğru kiloyu yönlendirmektedir. Bu sebepten, vücudun koruma mekanizmasını harekete geçiren ve vücudu devamlı aç bırakarak, metabolizmayı yavaşlatan ve yağ yakma sürecini pasif hale getiren beslenme programlarından kaçınmak gerekir.Burada doğru olan uygulama vücudun bütün fonksiyonlarının normal çalışabilmesini sağlayıp, metabolizmayı koruyan ve yağların azaltılarak, kas hacmini arttıran yeni bir yaşam tarzına yönelmektir.Beslenmemizde, temel gıdaları hiç ihmal etmememiz gerekmektedir. Bu konuda önemli olan yağ alımını yeterli ölçüde sınırlamaktır. Bugün dünyanın tüm gelişmiş ülkelerinde insanlar, günlük kalorilerinin %40-90’ını yağlardan almakta ve bu nedenle şişmanlık denilen sorunu yaşamaktadırlar.Bu durumu dikkate alırsak, yağ alımınızı günlük kalori ihtiyacınızın %20-30’u civarında sınırlayarak, hiçbir sağlık sorunu olmadan kilo verme çabalarında sağlam adımlar atmış olursunuz.Örneğin günlük yiyeceklerimiz içinde önemli bir yer tutan ve kilo aldırıcı hiçbir etkisi olmayan salatanın içine ilave edilen soslar, onu tam bir kilo aldırıcı yiyecek haline getirmektedir.Bunun dışında akşamları içilen bir bardak içkinin yanında alınan yağlı kuruyemişler ortalama %75 yağ içerdiklerinden zayıflama diyetlerinin baş düşmanı olabilmektedirler. Örneğin bir avuç fıstık ortalama 400 kalori vermektedir. Halbuki kuruyemiş alırken yapılacak ufak bir ayarlama bu fazla kalori alma konusunu tamamen ortadan kaldıracaktır. Bunun yerine alınacak 3 adet kestanenin yağ oranı ise yağ oranı 1 gramdan az olup, kalorisi de yalnızca 66’dır.Yine yeme alışkanlıklarımızdan olan pastadan vazgeçemiyorsanız, çikolatalı ve kremalı pasta yerine meyveli tart yiyerek bu damak tadınızı sağlayıp daha bilinçli hareket ederek yağların kalorisinden kurtulmuş olursunuz.Şimdi sıra şekere gelmektedir. Bu da son derece dikkat edilmesi gereken bir maddedir. Günlük yiyeceklerimizde şeker ve benzeri gıdaları düşük oranda tutmak, kilo kontrol ve zayıflamada en önemli hususlar arasındadır. Fakat burada unutulmaması gereken nokta şudur; aynı miktarda alınan yağ, söz konusu şekerin iki mislinden daha fazla kalori vermektedir.Burada çok önemli unsurlardan bir diğeri de lifli gıdalardır. Beslenmenizde lifli gıdalara önemli bir yer ayırırsanız sayılamayacak kadar çok fayda sağlamış olursunuz. Örneğin lifli gıdalar sizi birçok barsak hastalığından koruduğu gibi, kan şekerinin ve kolesterolünün de düşmesini sağlayarak önemli bir sağlık avantajı kazandırmaktadır. Ayrıca, lifli gıdaların çoğu sindirilirken verdikleri enerjiden daha fazlasını harcatmaktadır.Dikkat çekici olan bir konu da ekmek hakkındaki yanlış inanıştır. Ekmek önemli bir tahıl grubu yiyeceği olup, sanıldığı gibi, yenmesinin kilo aldırma açısından bir riski yoktur. Yapılan diyetlerde, birçok kişi, ekmek yerine peyniri tercih etmektedir. Halbuki aynı miktardaki peynir, ekmeğe göre 5 kat daha fazla kilo aldırmaktadır. Ancak ekmek alımının da ölçülü, dengeli, kepekli ve koyu renk olması daha uygundur.Pirinç, makarna, tahıllar, taneli yiyecekler, sebze ve meyvelerden oluşan ve hayvani yağları azaltılmış yiyeceklerden oluşturulan menü, yeterli kalori alımıyla uygulandığında ve yeterli ölçüde sıvı ile (En az iki litre) takviye edildiğinde, dengeli beslenme ve ideal bir yaşam tarzı için en önemli mesafeyi katetmiş ve bu noktadan itibaren fazla kilolarınızın atılması ve sağlıklı yaşam yolunda emin adımlar atmış olursunuz.Yeme konusunda çok önemli bir diğer husus da yenen öğünlerin yeterince uygun miktarda olması ve vücuda açlık sinyalleri verdirilmemesidir. Aynı zamanda günlük öğün miktarı da en az 4-6 kez olmalıdır.